27 Şubat 2007

Görkem Canverdi

ile admin

n702431548_1828508_9794.jpg

5 Mayıs 1973 günü Ankara’da dünyaya gözlerimi açmışım. Paraşütlere olan ilgimi keşfetmem, henüz ilkokul öğrencisiyken babamın beni Türkkuşu’nun gösteri atlayışlarına götürmesi ile oldu. Rengarenk paraşütlerin birbiri ardına yere inişlerini seyrederken duyduğum heyecanı anlatabilmem çok zor. Sonradan anladım ki, içimdeki bu büyük heyecan aslında bana babamdan kalan bir mirasmış. Bir zamanlar cep harçlığı amacıyla başladığı paraşütle atlamayı (havacılık tanıtımı için her atlayışa eskiden ücret ödeniyormuş) DHMİ hava kontrolörü görevine kadar taşımış meğer sevgili babacığım.

Sadece rüyalarımda yaşayabildiğim uçuş heyecanımı gerçeğe dönüştürmem çok sonraları olabildi. O güne kadar sürekli uçaktan paraşütle atlama nasıl yapılır, imkanlar nedir araştırırken, bana sürekli yamaç paraşütünü hatırlatanları inatla reddediyordum. Aklımda sadece kendimi boşluğa bırakma hissini yaşamak vardı. En sonunda THK’nın serbest paraşüt başlangıç eğitimine katılmaya karar verip gereken bütün evrakları hazırladım. Bu sıralar Alcatel Teletaş’ta Mikroelektronik Tasarım Mühendisi olarak çalışmaktayım. İşte bu günlerde, henüz başvurumu yapmamışken, iş yerinde bir sohbet sırasında uçmaya olan ilgimi, paraşütle atlamaya olan tutkumu gören çok sevgili Ayhan Aydın’ın beni Cem Eryaşar’la tanıştırması benim için bir dönüm noktası oldu. Sonradan öğreniyorum ki Albatros yönetimi de o günlerde eğitim verip vermeme konusunu tartışıyor. Neyse ki karar olumlu çıkıyor ve ben de uçuşa ilk adımımı Albatros sayesinde 1999 yılında atmış oluyorum.

Teorik eğitimlerin ardından yer eğitimleri başlıyor ve Abant’a gidilecek hafta sonu belirleniyor. Çok heyecanlıyım. O günlerde benim arabam yok, kimseyle de çok samimi değilim, yol için tek başıma kalıyorum ama önemsemiyorum, “nasıl olsa giderim”. Otobüs, dolmuş gibi toplu taşım araçlarıyla bir şekilde kampa ulaştığımda fark ediyorum ki çok önemli bir detay bende eksik, kamp malzemeleri! Ne çadır, ne uyku tulumu! O kadar bilinçsizce gitmiştim ki Abant’a, aklıma bile gelmedi kamp malzemelerine ihityacım olabileceği. Saflık işte… Neyse ki harika iki insan, Barış Aydınsoy ve Cem Eryaşar, iki uyku tulumunu üç kişi kullanabilecek şekle dönüştürüp kampta kalabilmemi sağladılar.

Yeterince yer çalışmasını tamamladığımıza ikna olan eğitmenimiz sevgili Kaan Akçalar, ilk uçuşlarımızı yapabileceğimize kanaat getirip, biz sevgili öğrencilerini Abant’ın kuzeye bakan 50m’lik küçük çanağına çıkardı. Ve ben o gün hayatımın en güzel uçuşunu yaptım. Herkesten çok havada kalmış, üstüne üstlük düz uçup inmek yerine yelken uçuşu yapmıştım. Dünyalar benim olmuştu… Daha sonrasında Kaan’la beraber gittiğimiz İnönü’deki C Tepesi’nden biricik eğitim kanadım UP Vision’la yaptığım ilk -gerçek- yüksek irtifa uçuşumu, eminim sevgili Kaan da beni uçurmaktan çok indirmeye çalışmasıyla pek unutamıyordur.

Kendime aldığım ilk kanat Gradient Onyx oldu. Onunla çok güzel uçuşlar yaptım. Şimdilerde Ozone Rush’la uçmaya çalışıyorum. Her sezon başında “bu sezon uçuşa çok vakit ayıracağım” diye başlıyorum ama her yıl daha az uçabiliyorum. Belki bu yıl çok farklı olur…

Tatlı uçup, tatlı konun, keyfiniz daim olsun…