01 Kasım 2007

29 Ekim Ölüdeniz gezisi

ile Levent Topçu

Evet efendim, Ölüdeniz’e en son sezon açılışı olan 23 Nisan’da gitmiştik, şimdi de sezonu kapatmak için yollara düştük. Karar çok geç verildi açıkçası. Perşembe akşamı saat 16:50’de Tolga’yı aradım. “Abi 10 dakka sonra ofisten çıkıcam, otobüs biletlerini ayırttım, Ölüdeniz’e gidiyoruz. Karar vermek için 5 dakikan var” dedim. Tolga küfür etti, sonra biletleri aldık.

Cuma akşamı otobüse yine fotofinişle yetişildi. Ben taksi bulamadığımdan arabayla geldim, Varan’la bir park yeri kavgası yaşadık. Bilmeyenlerin dikkatine, Varan’ın Çağlayan’daki mekanında özel araçlardan nefret ediyorlar, yaklaştırmıyorlar. Bunun aksine, Ataşehir civarındaki merkezinde ise 100 araçlık bir otoparkları var. Tezatlar filan işte..

Neyse, 3-4 numaralı koltuklara yerleştik. Bu sayede ön koltukların neden sakatlara bırakıldığını da anlamış olduk, bacaklarınızı dizaltından kesmeden buraya sığmak mümkün değil. Ama biz mutluluğu ufak şeylerde arıyoruz, dert etmedik… Açtık bilgisayarı, koyduk bir Jocky Sanderson, daldık semalara: Yani Performance Flying DVD’sini seyrettik. Ancak buradan uyarıyoruz: “We told you, it’s more violent!!!” (Di mi Tolga’cım :))

Mekke’ye Cumartesi öğlen gibi vardık. Kumsal pidenin otele attık çantaları. Bu arada Salih de arabası ile eşi ve kuzeni ile geldi. Bu arada Andrea ve Ikarus’tan bazı arkadaslar da gelmisler araçla. Biz hemen bi transport bulup yukarı çıktık, ama yol boyu git gide sertleşen rüzgar tepede zirveye ulaştı. Bayraklar tenekeden yapılmış gibi dimdik duruyorlardı.. Uzun etmedik indik aşşaa… Akşamına dinlenicez filan derken kendimizi Help’in kapanış partisinde bulduk. Tolga ile gidip de sarhoş olmadan döndüğüm bir yer olmadığından burada da tarih tekerrür etti sadece. İlk gün çarpışmayı alkol batağı kazandı…

Pazar sabahı tabi ki kalkamadık. Gerçi sabah bizi uyandırmak için Yiğit ve Salih aramış ve ben de konuşmuşum ama sonradan hatırladım bunları. Zaten, uyandığımızda öğrendik ki yukarıda 45 esiyormuş. Hiç acele etmeden hazırlandık, öğleden sonra çıktık yukarı. Rüzgar yine kuzeybatılı ve oldukça sertti. Birkaç kanat filan gitti ama biz bekledik.. Sonra ben serdim ve 1900’den paldır küldür çıktım. Ardımdan 1900 kalkışı kapanınca Tolga 1800’e inip yarım saat sonra kadar peşimden geldi. Ben bir şekilde acayip tedirgin oldum ilk uçuşta, elim ayağıma dolaştı. Mal mal uçtum bir süre. Sonra biraz toparladım, dönderdim kanadı ama istediğim gibi olmadı. İnince telsizi Yiğit’e verdim. O da Allah yarattı demedi, yalvarmalarına aldırmadan iki stol çektirdi Tolga’ya :) Ben de seyrettim :)

Saat geç oldu ve rüzgar sert diye daha fazla uçmadık. Gerçi çıksak bir sorti daha gelirmiş ama biz bira içip denize filan girdik. Salih sahilde fotolar çekti (ses uyumuna dikkat!). Bu arada denizden tekneye çıkmak ne kadar zormuş bir kez daha anladık. Akşamına heryer ölü olduğu için kumsal pidede yenen yemekten sonra sahilde oturup bira içtik, muhabbet ettik ve dolunayı seyrettik. Zaten seyredecek başka birşey yoktu, Cloud 9’daki kaza videoları hariç…

Akşam yemeği…

Pazartesi sabah erkenden yukarı çıktık. Hava daha sıcaktı ve rüzgar güneye dönmüştü. Hiç oyalanmadan uçuşa geçtik. Bu sefer daha iyi hissediyordum ve elimin ayarı kaçtı birden. Spiral diye girdigim dönüş bir anda SAT oluverdi :) Böylelikle Mustang ile ilk SAT’ımı da yapmış oldum. O sırada Yiğit tandem ile benim yakınımdaymış, havada yanıma yaklaştı. Talimatlar verdi ve ardından bağırdı: “Oyalanma çabuk, seni seyrediyorum!!!” Elim mahkum SAT çekmeye devam ettim. Açıyı artırdım, girişi hızlandırdım, coconut spin denedim, vb. (oha yuh..) Tolga da bir süre sonra arkamdan indi. Bu arada sahilde video çeken elemana hasta olduk ikimiz de. Yaw, gökyüzünde bir tek Tolga ve ben varız, kendi çapımızda bişeyler yapıyoruz. İnince soruyoruz adama çektin mi diye. Eleman herseferinde “Abi süper inişinizi çektim, harika çıktı” diyo. Ama biz mutluluğu ufak şeylerde arıyoruz, hiç dert etmedik.

Güne uçuşla başlayınca heyfimiz yerine gelmişti, hemen bir transport daha bulup yukarı çıktık. Bu sefer acele etmeden bekledik 1700’de. Zaten aracı boşaltırken bir çocuk benim kanadı birden bırakıverdi kafama. Kanadın ağırlığı ile birleşen kask öyle bir vurdu ki beynim döndü. Kafam şişti biraz… O yüzden acele etmek de istemedim pek. Onun yerine fotolar çektik, Tolga’nın telefondan şarkılar dinleyip dans ettik, hatta sanatsal gif çalışmalarında bulunduk.

Take-off 360

Take-off ve Albatros

Take-off’ta sıra gecesi

Biz bekleşirken herkes gitti. Tolga ile 1700’de yalnız kaldık. Bu son uçuşta riks alıp kanatları iyice döndermeye karar verdik. Bununla da kalmayıp birbirimizin videolarını çekmeye sözleştik. Hesapta aynı anda kalkıcaz, sonra birimiz kanadı dönderirken diğeri videoya çekecek. Bu plan, aynı anda kalkma kısmına kadar tuttu… Tolga’nın bir video kaydı var ama içinde ben yokum, zira adam beni seyrettiğinden görüntüye alma kısmını unutmuş. Diğer çekimde de cillop gibi görüntüleri aldıktan sonra yanlışlıkla kapatma düğmesine basmış :( Olm kınıyorum seni…

Tolga’nın ilk SAT’ı ise aslanlar gibi oldu. Bitmek bilmedi… Ahanda videosu, kendi ellerimle çektim. Sesini kısarak seyredin, felaket rüzgar sesi geliyo. Arka fona Ankaralı Turgut müziği ekleyecektim ama beceremedim.. Diğer videoda ise aynı şahsın asimetrik 360’ları var.

Video 1
Video 2

Ben de kendi çapımda kanadımı dönderdim. Sonuç: büyük ama hatalı wingover’lar yapmaya devam ediyorum :) SAT iyi, asimetrik 360’lar bana uzak… İnişteki yaklaşma açısına ise dikkat ;)

Neyse efendim, bir tatili daha böylelikle bitirdik. Ayrılmadan önce birer tane hatıra tshirt’ü aldık, Albatros ekibi olarak kumsalda karnımızı iyice doyurduk ve dönüş yollarına düştük. Taksiciye iyi polis kötü polis tribi yaparak felaket pazarlık koymamız ve otobüste önümüzde oturan kadının Tolga’nın hayata bakışını nasıl değiştirdiği ise artık başka sefere.

Uçmak güzel iş, vesselam…

-levent

Albatros’un son yemeği…